Şanghay Antlaşması: 2. Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrası Japon-Sovyet Çatışması
1932 Şangay Antlaşması, Japonya ile Rusya arasında Mançurya ve Kore yarımadası üzerindeki uzun vadeli toprak anlaşmazlıklarının sona ermesiyle sonuçlanan önemli bir anlaşmaydı. Bu antlaşma, 1933 tarihli daha resmi Japonya-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nın habercisiydi.
2. Dünya Savaşı'ndan önce
1932'de Şanghay Antlaşması'nın imzalanmasından önce Japonya, Mançurya ve Kore yarımadasının kontrolü konusunda Rusya ile uzun vadeli bir anlaşmazlık içindeydi. Bu anlaşmazlık, Japonya'nın çatışmayı kazandığı ve Rusya'nın Mançurya'yı ve Rusya'nın Uzak Doğu'sunun bazı kısımlarını Japonya'ya bırakmak zorunda kaldığı 1905'teki Rus-Japon Savaşı'nın sona ermesinden beri devam ediyordu.
Ancak o zamandan beri iki ülke arasındaki gerilim artmaya devam etti. 2 ülke, Mançurya ve Kore yarımadasındaki bölgelerin kontrolü için itişip kakışırken, düşmanlıkları 1930-31'de neredeyse açık savaş noktasına ulaştı.
Bu yaklaşan savaş tehdidine yanıt olarak, uluslararası toplum anlaşmazlığa arabuluculuk yapmak için adımlar attı. Bu, 1933'teki Japonya-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nın habercisi olan Şanghay Antlaşması'nın 1932'de imzalanmasına yol açtı.
Antlaşma hükümleri
Şangay Antlaşması aşağıdakileri sağlamıştır:
- Mançurya topraklarının Rusya'ya dönüşü
- Kore yarımadasının egemenliğinin tanınması
- Japon kuvvetlerinin Mançurya ve Kore yarımadasından çekilmesi
- Mançurya'nın ekonomik kalkınmasında işbirliği anlaşması
- Mançurya'da askerden arındırılmış bir bölgenin kurulması
Antlaşmanın Sonrası
Şangay Antlaşması, Japonya ile Rusya arasında uzun süredir devam eden toprak anlaşmazlığının çözümünde önemli bir adım oldu. İki ülke arasında barış ve işbirliği için resmi bir çerçeve oluşturan 1933 tarihli Japonya-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nın yolunu açtı.
Antlaşma, Japonya'nın dış politikasında da bir dönüm noktası oldu. Asya'daki önceki agresif genişleme ve askeri saldırı politikasından, barışçıl işbirliği ve komşu ülkelerin egemenliğine saygı politikasına geçişin sinyalini verdi.
Dış politikadaki bu değişim, Japonya'nın Doğu Asya'da güçlü bir konum elde edebildiği ve daha büyük çatışmaya doğrudan müdahil olmaktan büyük ölçüde izole kaldığı II. Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda paha biçilmez olduğunu kanıtladı. Böylece Japonya, savaşın büyük bölümünde tarafsızlığını koruyabildi ve savaşın yıkıcı etkisinin çoğundan kurtulabildi. Şanghay Sözleşmesi, Japonya ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan güvenlik anlaşmasıdır. 2009 yılında 75.yılını kutlayan Şanghay Sözleşmesi, II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası Japon-Sovyet mücadelesinin kilit bir parçası olmuştur.
Şanghay Sözleşmesi, 1925 yılının Ekim ayında, Japonya’nın güneyindeki Şanghay şehrinde Japonya ve Sovyetler Birliği arasında imzalanmıştır. Anlaşmanın yazımının başlangıcında, Japonya ve Sovyetler Birliği, antlaşmanın etkinliği hakkında, Japonya ile Sovyet mevkileri arasındaki sınırların belirlenmesini ve Japonya ve Sovyetler Birliği arasındaki ve aradaki üçüncü ülkeler arasındaki komşuluk ilişkileri hakkında anlaşmışlardı.
Şanghay Sözleşmesinin sonuçları mevcut değildi. Ancak, o zamanki durumda, Japonya, Sovyetler Birliği ve Çin arasındaki ilişkileri dengelemeye yardımcı olmuştur ve savaşın yakın bir zamanda çıkmasını çok caydırıcı olmuştur. Daha sonra, 1937 yılındaki Çin-Japonya Savaşının başlamasıyla, Japonya’nın Doğu Çin’deki gücünü arttırırken, Sovyetler Birliği, Japonya’ya karşı savaşmayı reddetti.
Şanghay Sözleşmesi, II. Dünya Savaşı’na geldiğinde oldukça önemli bir rol oynamış fakat savaş Sonrası Dönemde kendisinin önemi hala devam etmektedir. Şanghay Sözleşmesi, Japonya ve Sovyetler Birliği arasındaki güvenlik ortamının dengelenmesi amacıyla güçlü bir temel oluşturmuştur. Bu, tüm ülkelerin güvenliğine ve ortaklığına yönelik bir Şanghay Anlaşmasının desteklenmesi gerektiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, Şanghay Sözleşmesi II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası Japon-Sovyet mücadelesinin kilit bir parçası olarak, çok sayıda ülkeye çok fazla hayat biçmüştür. Şanghay Sözleşmesinin üç tarafını etkilemesinin ve ancak üçüncü tarafların nedeniyle bölgenin güvenliğinin değerlendirilmesinin önemini teyit etmektedir.